kırat

bulut bey
Çok hoş bir kelimedir pek severim. Bir dostu sever gibi severim bu kelimeyi. Pekçok manayı ihtiva eder bünyesinde. Senin kıratın ne ki sorusu mesela pek manidar bir sorudur. Yani çapın ne, sen kimsin ki anlamında. "Sen falanca işi yapacak kıratta adam mısın".
Sözlük anlamı teşmil. Değer, seviye, nitelik, vasıf: Bu şehirde yaratmış olduğu güzelliklerin en yüksek bir kıratta olduğunu söylemek lâzımdır (Yahyâ Kemal). http://lugatim.com/s/K%C4%B1rat

kuru soğan

bulut bey
Yiğidin muhtaç olduğu katıktır. Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana.

Bugünlerde güncel siyasette bir tartışma var. Ne diyorlar. "efendim biz togg diyoruz. Bu muhalefet soğan diyor":)

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana. Türkiye 1970'li yıllara kadar zengin ile fakirin zor ayırt edildiği bir ülkeymiş. En azından anadolu illerinde durum buymuş. Sonra ne olmuş. Dünya sistemi Türkiye'ye daha güçlü markaj yapmış. Sonra ne olmuş. Türkiye'den bir Turgut özal geçmiş. Ee sonra. Sonra yiğit kuru soğana muhtaç olmuş. Sonra türkiye'ye akp hükmetmiş. Tam 20 yıl. Ne olmuş bu 20 yılda. Kuru soğana muhtaç olmayan yiğit kalmamış.

Dünya sistemi bir yol tutturmuş. Ne demiş. "insanları çaktırmadan fakirleştirin, mülksüzleştirin, köksüzleştirin, bunu hanginiz daha gürültü patırtısız yaparsanız onunla çalışırız". Anlayana olay basit aslında. Ne diyor ana muhalefetin başındaki zat: "efendim ben 300 milyar dolar uluslararası kaynak buldum". Milletin karşısına yoksulluk karşıtı diye sundukları zat bu. "seçin bakalım seçin" diyordu ya rahmetli cem karaca.
https://youtu.be/yYPb47podLM

İşte o hikaye. Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana, seçin bakalım seçin.

avukatlık mesleğine fıkhi bir bakış

hafiz
avukatlık,klasik fıkıh literatüründe ''husumet konusunda vekalet (el -vekale bi'l-husume)'' başlığı altında ele alınır.alimler arasında avukatlığın -gerekli şartlara riayet edilmesi halinde meşru olduğu ittifakla kabul edilmiştir. avukatlığın meşruiyeti konusunda kitap,sünnet,icma gibi deliller yanında akli deliller de ileri sürülmüştür.
a.kitaptan deliller
1-hz musa,peygamberlik ile görevlendirilip firavun'a gönderildiğinde allah'a dua etmiştir:
''kardeşim harun'un konuşması benimkinden daha düzgündür.onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder.zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum''(kasas 34.ayet)
bu ayet,hakkı açıklamak ve delili ortaya koymak noktasında daha iyi açıklama yapabilecek bir kimseden yardım almanın caiz olduğunu gösterir.
2-''hainleri savunma '' (nisa 105.ayet)
bu ayet,ibaresiyle hainlik yapanları savunmanın yasaklığını ifade ederken mefhum-i muhalifiyle de haklı ve masum görülen kimselerin savunulabileceğini gösterir.
b-sünnetten deliller
1- hz peygamber ''kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et!''buyurmuş,zalime nasıl yardım edeceklerini soran sahabeye şöyle cevap vermiştir.''onun zulmüne engel olursun''demiştir.
buradaki yardım ,maddi ve manevi her türlü yardımı kapsar.bir avukat da haklı tarafı savunurken,haksız tarafın adalet önünde hakkı teslim etmesini sağlarken mazluma da zalime de belirtilen ölçülere göre yardım etmiş olmaktadır.
c-icma
alimler,hakları talep ve dava etme konusunda başkasını vekil tayin etmenin caiz olduğu konusunda alimlerin icma ettiğini söylemiştir.
d- akli deliller
avukatlığa ihtiyaç vardır;çünkü herkes davalarda hakkını nasıl ispat edeceğini ve kendisine yönelik iddialara karşı kendisini nasıl savunacağını bilemez.bu sebeple bu konuda tecrübeli olan kimselerin yardımına ihtiyaç duyar.eğer avukatlık meşru kılınmasaydı herkes kendi hakkını kendisi savunmak durumda kalır,bu durumda ağzı iyi laf yapan kimseler kanunların boşluklarında yararlanarak kendilerini temize çıkarır,hak sahipleri haklarına ulaşamazdı.
not.bu yazıda ,avukatlığın icra ederken dikkat edilmesi gereken kurallar değil sırf meslek olarak avukatlık yapmanın hükmüne temas edilmiştir.
(heyet ,el fıkhul -müyesser 8.cilt 132 syf)

seyyid kutub

bulut bey
seyyid kutup mısır'da siyasi mücadele yürütmüş bir şahıstır. bu siyasi mücadelesi sonucunda idam edildi. mısır'a özgü bir şahsiyettir. nevi şahsına münhasır bir kişiliktir. türkiye'de çok sayıda kitabı çevrildi. refah partisinin hızlı olduğu zamanlarda :) niye bilinmez ve öte taraftan bu kitaplar hangi sermaye ile çevrildi. nasıl bir dünya müslümanın evine girdi. bu da gariptir. burada karşımıza çıkan ilk husus ise suudi sermayesidir. en azından anlatılanlar o şekilde. seyyid kutup'un bir tefsiri var. yıllar önce ismi lazım değil bir hocamdan duymuştum. ''gazeteci tefsiri'' diye. hocam bu sözü gülerek söylemişti. türkiye'de ciddi ilim çevrelerinde seyyid kutup'un tefsiri ''gazeteci tefsiri'' sayılır yani esasen tefsirden sayılmaz ve de ciddiye alınmaz.

mevdudi de pakistanlı bir kimse. pek de hayırlı faaliyetleri olmadığı şayia olarak da olsa mevcuttur ve işin doğrusu bu meseleler biz türkleri hiç mi hiç alakadar etmeyen mevzulardır. tefsirinin iyi olduğu söyleniyor bazı kimselerce. mevdudiye gelesiye kadar çok sayıda tefsir vardır kanaatindeyim. öte yandan seyyid kutup ve mevdudi okuyup da milli şuur sahibi olanı da hiç görmedim. gören varsa beri gelsin :)

esbab

sivri
Arapça kökenli bir kelime olup "sebepler" anlamına gelir. Bir olayın, durumun ya da sonucun ortaya çıkmasına sebep olan etkenleri ifade etmek için kullanılır. Örneğin, bir kazanın meydana gelmesindeki sebepler "esbab-ı mucibe" olarak ifade edilebilir.

istiklal marşı

bulut bey
Bugün yani 12 Mart 2023 günü. İstiklal marşı'nın TBMM' de kabul edilişinin yıl dönümü. Tv ekranlarına bakıyoruz. Hiçbir atıf yok. Hiçbir özel program düzenlenmemiş (mesela trt 2'de little joe var - trajikomik) . Devlet ricali özel bir protokol hazırlamamış. Tbmm'de özel bir protokol düzenlenmemiş. Kısacası günün anlam ve önemine dair hiçbir gelişme yok.

Oysa cumhuriyet istiklal marşına çok şey borçlu. Her birimiz birer fert olarak istiklal marşına çok şey borçluyuz. Biz Türkiye ne kadar kıymetli ise o kadar kıymet kazanacak fertleriz. Bu vatana bu topraklara borcumuzu ödememiz şarttır. Türkiye yoksa türk yok, vatan yok. İstiklal marşının deyimiyle türkiye yoksa can yok, canan yok, tek vatan yok. Türkiye yoksa biz hiçbir şey değiliz.

mehmet akif ve abduh

hafiz
Muhammed abduh, mısırlı düşünce adamı,reformist hareketin öncülerinden birisidir.kendisi Kur'an kerimin bazı ayetlerine akli yaklaşarak kabul etmediğini,bazı ayetlere absürt yorumlar getirdiğini örnek olarak fil süresinde'ki ebabil kuşlarından bahsederken onlar kuş değil mikroptu diyerek ayetleri aklileştirdiği gereksiz yorum olarak görülmüştür.elmalılı hamdi yazır tefsirinde abduh'un bu görüşünü tabiri caizse yerden yere vurur.bunun yanında ehli sünnet ulemayı kabul etmediği, neo selefi olarak Kur'an ve sünnet çerçevesinde müslümanları yeniden birleştirmek niyeti olduğunu söyler ama sürekli mucize olan ayetleri absürt bi şekilde yorumlar.ümmetin 1400 senelik ilmi mirasını redderek reddi miras yapar.güya ümmetin birliğini sağlamak olduğunu söyler.

tabi bazı söylemleri osmanlı Türkiyesinde de kabul edilmiştir bazı fikir adamlarının sevdalısı olduğunu görebiliriz.
Osmanlı Türkiyesi'nde Mehmed Âkif başta olmak üzere Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd çevresinde yer alan İslâmcı ekolün yanı sıra Ziya Gökalp ve İslâm Mecmuası etrafındaki modernistler üzerinde etkili olmuş, hatta İctihad grubundaki Abdullah Cevdet ve Celâl Nuri gibi laik Batıcı kesimler tarafından bile kendi görüşleri doğrultusunda kullanılmıştır.(dia: abduh)

Şimdi akif ersoy'un şiirlerine bakalım abduh ve afganiyi nasıl övdüğüne;
Asım isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki:
"Mısır'ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddinle,
Der ki tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılâb istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam'ı da kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.
İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi
İşte ilk dönem gençlik yılların akif Abdülhamid han döneminde bunları söylemiştir.

Peki akif ersoy'a bakışımız nasıl olacak çünkü o bu toprakların evladı bizim değerimiz ve bizim şairimizdir.ne kadar yanlışı da olursa olsun hatta ehli sünnette aykırı görüşü bile olsa bize aittir.
Şair Akif'i, o günün şartlarında ele almazsak haksızlık etmiş oluruz. Bugün bizim alenen gördüğümüz sonuçları o gün görememiş olmasını makul kabul etmeliyiz. Çünkü gerçekten o dönemi iyi anlamak bilmek lazım kafirlerin üstümüze her konuda geldiği bir gerçektir.Her mü'min gibi akif'te hata edebilir yapıdadır. Biz akif'in iyi güzel,doğrularını alırız gerisini kenar koyar kendisinde nasipleniriz.çünkü akif Zor zamanın zor insanlarından birisi olarak ona rahmet dilemeliyiz. Dileriz Rabbimiz bizi de onları da affeylesin.

zorla ve de kahırla oy vermek

bulut bey
İyi parti bünyesinde siyaset yapan bir milletvekili var. Yavuz ağıralioğlu. Aykırı bir ağabeyimiz. Zamanında Muhsin yazıcıoğlu ile yol yürümüş. Sırf bunun hatrına kendisine bir şey söylemiyorum. Bu söz ona ait.
Efendim millet kahırla oy verecek. Elhak doğru. Milletin büyük bir çoğunluğu kahırla oy veriyor. Zorla oy veriyor. Bu sadece altılı masa isimli ittifak için değil diğer ittifaklar için de böyle. Millet zorla, kahırla, saya söve oy veriyor. "ne yapalım başka seçenek yok" diye rey veriyor.

O zaman bu nasıl demokrasi. Bu nasıl seçim. Bu nasıl halkın iradesi. Ya da güncel ifade ile nasıl milli irade. Adam sayarak söverek kahrederek rey veriyorsa, buna mecbur bırakılıyorsa bu nasıl bir sistemdir. Türkiye'de demokrasi var mıdır yok mudur. Acaba Türkiye'de oligarşi olmasın. Oligarşiyi demokrasi diye yutturuyor olmasınlar.

Birileri milleti zorla baskıyla bir yere itiyor. Millet de kahrederek yapıyor. Öyle mi. Yapmayın kardeşim. Zorla ve de kahırla rey verecekseniz vermeyin. Sizi bazıları sadece bir istatistik olarak görüyorsa, sizin iradenizi yok sayıyorsa, sizi reaya hatta daha da ötesi parya görüyorsa siz de biraz kendinizi ciddiye alıyorsanız "ben beni ciddiye almayan bu sisteme şöyle veya böyle rey vermeyeceğim" diyin. Neden kahrederek filan kendinize eziyet ediyorsunuz. Yazık değil mi.

süslü cümleler

bulut bey
Süslü cümlelerden evvel süslü cümlelerde sıklıkla kullanılan kelime ve kavramlara örnekler verelim. 'insan hakları' çoğuna göre kutsal kelimedir.
'özgürlük' mesela mutlaka "serbest piyasa" kavramı ile birlikte kullanılır. Bu ikisi kardeştir. Yol arkadaşıdır. 'demokrasi' mesela. Vazgeçilmezdir. Sorgulanamazdır. Sorgulayan geri kafalıdır, çağ dışıdır. Gavur böyle kurar ağını.
Gelelim süslü cümle örneklerine. Gavur ırak'a saldırmak ister. Bize ırak petrolü lazım orada çıkarlarımız var öte taraftan Müslüman kanı dökmek pek hoşumuza gidiyor demez. 'ırak'a demokrasi getireceğiz' der. Abd'nin Irak işgalinde kaç Müslüman şehit olmuştur. Unutmayalım. Gavurlar süslü cümlelerle Müslümanları uyutur farenin kediyle oynadığı gibi oynar. Bahsettiğimiz süreçte Türkiye'de akp'nin ilk yıllarıydı değil mi. Ne yaptı 'demokrat muhafazakar' akp. tamamen sürecin arkasındaydı, tezkerenin çıkması için canhıraş uğraşılıyordu. Unutan unutsun. Uyuma numarası yapanları kimse uyandıramaz. Müslümanlığını ciddiye alan unutmaz.

ayniyet

sivri
Türkçe kökenli bir kelime olup "aynı olma durumu" veya "özdeşlik" anlamına gelir. Bu kelime, özellikle hukuk terimleri arasında yaygın olarak kullanılır ve bir kişinin sahip olduğu hakların, maddi veya manevi varlıkların, belgelerin veya diğer öğelerin aynı olma durumunu ifade eder. Örneğin, bir mirasın paylaşımında, mal varlıklarının ayniyeti, her mirasçının ne kadar pay alacağını belirlemek için önemlidir. Aynı zamanda, bir sözleşmenin ayniyeti, tarafların hak ve yükümlülüklerinin tam olarak aynı olması anlamına gelir.

acelecilik hayaldir

hafiz
allah'ın kanunlarından biri de biz kullarının dünya hayatında adımlaya adımlaya yürümeleridir.yol almak için de yükselmek için de sıçrama şeklinde tabii olarak bir yöntem yoktur.günlük hayatımızdan örnek verecek olursak,bebeğin ''yürür''duruma gelmesini beklemek acelecilik olacağı gibi kullarında istedikleri şeylere kavuşmalarıda böyle bi durum söz konusudur.herşey vakti olur.vakti de gelmeyen şey ise belki o an bizim için hayır olmayabilir.bizler aceleci olamayız çünkü, ağır ve temkinli hareket etmek allah'tan acelecilik ise şeytandandır.biz bunu bilir buna iman ederiz.

ekmek örneğini de hepimiz çok biliriz süreç şöyle;
buğday ekecek,harman yapacak,değirmen kuracak,su bulacak,hamur yapacak,maya katacak,bekleyecek ve pişirecek.pişirirken de başında olacak.bu süreci iyi oluşturabilen ekmek yer.karnı doyar ve şükreder.bu ekmek örneğini alıp hayatın her alanına uyarlayabiliriz.iyi bir yuva kurmak,salih çocuk yetiştirmek,mümin bir toplum oluşturmayı ekmek örneği ile aynısını uyarlamak zorundayız.
böyle yapmadığımız zaman ne oluyor biliyor musunuz ? hemen isyan ediyoruz neden böyle oluyor demeye başlıyoruz.allah bizi acelesi yarattı hilkatimiz bu,bizler hemen sonuç görmek isteriz.herşey istediğimiz gibi olsun beklemeye başlarız.çabuk kırılır.çabuk dökülür bir yapımız vardır.hiç sabırlı değiliz maalesef. sabır imanın yarısıdır bunu kavrayınca herşey yolunda olacaktır.

şunu unutmayalım, allah için hiç bir durum zor değildir.sonuçları bizi ürketmesin,plandığımız şeyler istediğimiz gibi olmazsa erimeyelim,yılmayalım.
sefer bizden zafer allah'tan..

tamahkâr

sivri
bir şeyi veya bir şeyleri çok isteyen, hırslı, açgözlü anlamlarına gelir. Bu kelime genellikle olumsuz bir anlamda kullanılır ve bir kişinin düşük ahlaki değerleri yüzünden başkalarına zarar verebilecek bir şekilde hareket etmesini ifade eder.

"(bkz: Körlük)" adlı eserde, yazar Jose Saramago şu cümleyi kullanmıştır: "Dahası, bu kentte de tamahkarlık, kıskançlık, hırs, duygusal yoksunluk, ebeveynlerin çocuklarına karşı bilinçsiz davranışları, insanın insana yabancılaşması ve bireyselleşmesi, başkalarının acılarına aldırmazlık, haksızlık, adaletsizlik, hoyratlık ve barbarlık gibi tüm toplumsal kötülükler vardı."





anne ve babalar bunu iyi bilmeli

hafiz
Baba veya anne, doğurduğun her çocuk senin cennetindir. En fazla yirmi sene namaz kılabilirsin, bilemedin yüz
sene namaz kılabilirsin. Bilemedin iki yüz sene ömrün varsa iki yüz sene namaz kılabilirsin; ama şu cennetin tapusuna bak.
Allah rızası için şu elindeki tapu belgesine bak! Müslim'in, Ebu Davud'un rivayet ettiği şu hadise bak. Ebu Hureyre,
Resûlullah'ın dinlemiş ve o mübarek ağızdan duyduğu muhteşem müjdeyi bize nasıl taşıyor, şuna bir bak. Ne diyor? “Otuz
sene, elli sene, yüz sene; namaz kıldın, oruç tuttun, öldün, defterler kapandı. Mezarda da kılacak halin yok ya! Mezarda da
oruç tutacak değilsin ya, mezarda da yardım gönderecek halin yok ya. Bitti! Kaç seneydi? Elli sene, yüz on sene yaşadın. On
yaşında başladın, yüz sene kıldın. Daha ne yapacaksın ki? Fakat yetiştirdiğin salih bir çocuk, senin elinle yetişmiş, helal
lokmanla yetiştirdiğin, salih bir çocuk; sen öldükten yirmi sene otuz sene elli sene sonra bile namaz kıldıkça, oruç tuttukça,
'Rabb'im anama rahmet et, babama rahmet et.' dedikçe defterin açıktır. Namaz kılan bir mü'min gibi, kabirde kalıyorsun.”
diyor Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Bir de o, senin salih çocuğun; o da çocuğunu öyle yetiştirdiyse musluğun ilki senden açıldığı için, torun da sana çalışmaya başladı. O da onun torununa taşıdıysa sen, dört yüz senedir mezardasın ve
çoktan namazlarının, oruçlarının bitmiş olması lazımdı. Dört yüz senedir melekler sana hala stok biriktiriyorlar orada. Çocuk
cennettir, cennet! Öyle okullara, şuralara, buralara kurban edilecek basit bir nimet değildir çocuk! Olduğu gibi, cennettir.
Sen ey kadın, sen ey anne! Nasıl yirmi kere cennet garantisiyle dirilmeyi istemezsin Allah'tan? Nasıl iki çocuğa
tahammül ettin sen? Ey baba! Sen mezarda beş çocuğun olsa ve beşi de senin hesabına çalışsa istemez misin? Hâlbuki
onlara bir akar kalsın diye, belki de faize krediye bulaşarak onların da bir dairesi olsun diye sen; öldükten sonra onlar için
uğraştın. Hâlbuki onlar kendileri de daire alabilirlerdi, saf adam! Sana ne, onların mülkünden. Allah kimi açıkta bıraktı ki
senin çocuğunu bırakacak? Bırak, kendine yatırım yap sen! Çocuğunu infaka alıştır. “Al oğlum bu tapuyu, git filan vakfa ver
daireyi. Bana da sana da yatırım olsun.” de. Sen verecektin; ama çocuğunun eliyle çocuğun koca bir mülkü vermeye alışsın.
Şehit olmayı ashabı kiram, çocuklarına öğrettiği gibi sen de infak etmeyi öğret çocuğuna. Namazı öğret, ulemaya ihtiramı
öğret. Sen mezarda iken, ebedi kârlar içinde kal. Banka hesabı, bu işte! Allah'ın hesabına yatırım yapsana. Evlattan iyi bir
cennet hayatı olur mu? Kılsan kılsan yüz sene kılacaksın. Tutsan tutsan yüz sene oruç tutacaksın. Zaten son on sene de
doktorlar “Oruç tutamazsın.” diyecekler sana; ama mezarda iken de oruç tutmak var bu dünyada. İşte Resûlullah'ın vaadi
budur. Sen mezardasın, çocuk hâlâ oruç tutuyor. Senin çocuğun öleli de beş yüz sene olmuş. Beş yüz sene olmuş senin
çocuğun öleli; ama torunlara intikal eden bir teheccüd var ortada.
Bunu ilk defa sen, sülaleye sokmuştun. İlk defa sen, modern bir kelebek başörtüyü aileye sokan bir kadın
olduğun zamanki gibi; o rengârenk başörtüler, teberrüc kıyafetleriyle sokaklarda dolaştıkça meleklerin senin karşına dikilip
“Ümmetin iffetiyle oynayan kadın!” diyecekleri gibi, “Ona müsamaha eden ey baba!” diye senin de karşına melekler Nekir,
Münker dikilecekler. Öte yandan “Sen, sülaleye ilk defa sabah namazını sokan adam!” diye de mezarda her gün meleklerle
oturmak da var. Cennet bu cennet! Vaat eden Allah olduktan sonra güvenmemek, ne demek? Resûlullah vaat ediyor
sallallahu aleyhi ve sellem.

firavun dedi ki

hafiz
Kasas sûresi'nin 38.ayetinde rabbimiz firavunun şöyle dediğini bizlere bildirir; firavun dedi ki:" Ey önde gelenler ,sizin için benden başka bir ilâh olduğunu bilmiyorum."
Şimdi ayetinin tefsirine gelelim nasıl anlamalıyız günümüz siyasetiyle ilişkisi nasıl,acaba benzerlik var mı ?

Firavun bununla kavminin,yer ve göklerin yaratıcısı olduğunu kastetmiyordu,kastetmiş de olamazdı.çünkü böyle bir şey ancak bir deli tarafından ortaya atılabilirdi.çünkü kendiside bir çok tanrıya ibadet ettiğini kuran bize söylüyor."firavun kavminin ileri gelenlerine şöyle dedi:"Musa ve ve Ona inananlar ülkede karışıklık çıkarsınlar ,seni ve ilahlarını geçersiz kılsınlar diye mi ülkede serbest bırakacaksın? [Araf 127] dolayısıyla firavun kendisi için ilâh kelimesini kullanırken bunu zaruri olarak yaratıcı ve gerçek ulûhiyet sahibi anlamında değil,tartışmasız ve yüce iktidar sahibi anlamında kullanmıştı.bu azmış kafirin demek istediği şuydu:"bu mısır ve ülkesinin sahibi benim.tüm emir ve yasakları teşriî kaynağı ancak benim dediklerim kabul edilebilir.benden başka hiçkimse emir vermeye yetkili değildir.musa kim oluyor haşa! "Diye sorması bundandır.

Meseleyi şöyle ele alırsak, firavun'un durumu peygamberler tarafından getirilen ilahi kanundan bağımsız olarak siyasî ve hukukî hakimiyet iddiasında bulunan devletlerin durumundan hiç de farklı değildir.bu devletler kanun koyucu,emir ve yasakları belirleyici olarak ister bir kral görsünler, ister millet iradesinin ülkenin,Allah'ın koyup peygamberlerin tebliğ ettiği kanun ile değilde kendi kanunlarıyla yönetilmesi durumuna müncer olduğu sürece ,firavun'un durumuyla kendilerininki ile arasında hiç fark yok demektir. Kısaca Allah'ın indirdiği Kuran-ı Kerim 'i bi tarafa koyup kendi elleriyle yapmış olduğu ve topluma uygulatmaya zorladığı veya kabul ettirdiği sürece kim olursa olsun ister devlet ister devlet reisi isterse millet ,firavun gibi ilah iddiasında bulunmuş demektir.firavun "ilâh" kelimesini kendisi için kullanmıştır,ancak bu devletler "hakimiyet" kelimesini de aynı anlamda kullanmaktadırlar.
Allah korusun.

Peki bunu kabul etmeyen ve gücü yetmeyen sorumlu olur mu ?
Elbette hayır,Allah kimseye kaldıramacağı yükü yüklemez.rabbimiz bizim mücadelemizi görecektir.yeter ki herşeyimizle İslamı her yerde yaşamaya gayret edelim sadece islamı camide yaşamayalım; ekonomide,ticarette,siyasette, ailede,heryerde Allah'ın rızasını kazanmaya çalışalım.biz seferden sorumluyuz,zafer Allah'tandır.

lgbt sapkınlıktır

hafiz
Allah kullarını 2 cins erkek ve kadın olarak yaratmıştır.hem dini hemde bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçekliktir.lgbt sapkınlığı Rabbimiz tarafından lanetlenmiş ve azaba müstahak olmuştur.lgbt yi desteklemek Allaha karşı gelmektir.Her ne olursa olsun neslimizi bu tür sapkınlıktan korumak için elimizden geleni yapmak her müslümanın görevidir.

tambura

sivri
"Tambura", telli bir çalgı ailesine ait genellikle Balkanlar ve Türkiye'de kullanılır. Tambura, uzun bir gövdeye sahip ve bu gövdenin üstünde gerilmiş tellerden oluşur. Tambur, çeşitli boyut ve tonlarda gelir ve farklı tellerle donatılabilir. Tambura, halk müziği, klasik müzik ve popüler müzik gibi birçok müzik türünde kullanılır.

(bkz: tanbura)

imam

gencalim
İmam Nedir? Toplumda ki Yeri Nedir?

İmam tabiri bilindiği üzere camide veya mescitte 5 vakit, cuma, bayram ve cenaze namazlarını kıldıran yeri geldi mi kürsüde vaaz veren kişidir. Tabiki imam bundan ibaret değildir. İmamın farklı vasıfları ve kendine has özellikleri var. Özelliklerine girmek istemiyorum siz okuyucumuz bunu ilmihalden veya internetten kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Gelelim asıl meseleye, halkımızın gözünde imam, vakti geldiğinde namazını kıldıran daha sonra ara vakitlerde bomboş oturan kişi olarak biliniyor. Çok yanlış bir algı bu ülkemizde veya diğer islam ülkelerinde kendisini imamlık yolunda hakkını vererek araştırmalar yaparak İslamiyeti insanlara doğru anlatmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan kardeşlerimiz var. Ve imamlar sayesinde birçok genç her türlü günahtan arınmış oluyor veya İslam'ı beğenip müslüman olan oluyor. Böylelikle İslamiyet daha doğru bir şekilde yaşanılır ve örnek temsil duruma geliyor. İmam şunu yapıyor imam bunu yapıyor diyerek te islamdan soğuyamayız demek ki siz mesleğinin hakkını veren layık imamlar göremiyorsunuz, bunu görememeniz sizi islamdan soğutmaya veya diğer imamların da kötü olduğu algısına itme hakkı vermez.

barem

sivri
1. Bir işin ölçüsü, kuralı, standartı.
2. Ölçek, cetvel, ölçüm aleti.
3. Bir yarışmada, bir sınavda vb. başarılı olabilmek için gerekli olan en düşük puan.
4. Bir ticari işlemde uygulanacak fiyatın ya da bir bedelin belirlenmesinde kullanılan ölçüt.
5. Arap kültüründe bir dans türü.

müslüman kardeşlik

gencalim
Müslüman Kardeşlik

Marifet; tanımak, anlamak ve bilmek demektir. Özellikle kavram üzerinden giriş yapmak istiyorum. Bu kavram yönünden ve günümüz müslüman kardeşliğe bakılırsa işler iç açıcı durumda. Müslüman demek kardeşiyle dertlenen onun hayatını ve yaşantısını göz önünde bulundurarak onu anlamaya, empati yoluyla ona hoş görü ile yaklaşmalı. Ancak günümüzde bunun aksine insanlar bir hayvanın kuyruğuna basar gibi anında ufak bir hatada karşımızdakine ya kükrüyoruz sinirden ya da onu gözümüzden siliyoruz. Müslüman kardeşlik marifet üzere olursa her daim aramızda sevgi tomurcukları yeşerir ve bir ağacın kökü ve dalları gibi sabit ve dinamik oluruz.

mazhariyet

sivri
"lütuf", "iyilik" veya "nimet" anlamına gelir. Bu kelime, özellikle tasavvuf literatüründe sıkça kullanılır ve Allah'ın lütfu ve inayetiyle bir kişinin aydınlanması veya arınması anlamında kullanılır. Mazhariyet, manevi bir kavramdır ve bir kişinin Allah'ın lütfu ile nurlandığı veya ruhani bir yükseliş yaşadığı anlamına gelir.

türk'ce lugat


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir mecra ve bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin ?

üye ol