pkk

bulut bey
Dikkate şayandır ki siyasi hayatımızda dönem dönem mutlaka belli başlı siyasi parti yahut siyasi liderler pkk ya selam çakmıştır. Bu adeta kural gibi. Çok ilginç değil mi. Mesela Süleyman demirel yıllar önce 'kürt realitesini kabul ediyorum' demişti. Bu söz aslında pkk realitesini kabul ettim olarak da anlaşılabilir veya yorumlanabilir. Oysa türk pkk yı niye realite olarak görsün. Bir görüşe göre bu söz süleyman Demirel'e siyasi icazet sağlayan bir sözdür. Bu ayrı bir bahis. Yakın tarihe baktığımızda ise çözüm süreci isimli fecaati görürüz. Bu sürecin - sonunda hendek operasyonlarında- kahraman Mehmetçiğe ve özel harekatımıza kaç şehit verdirdiği hassasiyetle hatırlanmalıdır. Bugüne geldiğimizde ise chp ve ali babacan isimli şahsın pkk ya selamları gözümüze çarpar. Serok ahmet zaten bu selamı ömrü hayatı boyunca vermiş bir zattır. Onun kıratı budur. Alameti farikasıdır. Pkk ya selam vermek acaba icazet mi. Kimden icazet. Ne için icazet. Ne karşılığında icazet.
Ne mutlu türküm diyene ve de pkk ya selam çakmayana ve de pkk ya selam çakanları çok iyi bilenlere.

tenakuz

sivri
çelişki, tutarsızlık, uyumsuzluk veya çatışma gibi anlamlara gelir. Bir şeyin kendisiyle veya diğer şeylerle çeliştiği, birbiriyle uyuşmayan veya çatışan özelliklere veya durumlara sahip olduğu durumlar için kullanılır.

Örneğin, "onun söyledikleriyle yaptıkları arasında tenakuz var" gibi bir cümlede, kişinin söyledikleri ile yaptıkları arasında bir uyumsuzluk veya çatışma olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır.

izmihlâl

sivri
"bozma", "çöküntü" veya "yıkım" anlamlarına gelen bir Arapça kelime. Ayrıca "yanılgı" veya "sapma" anlamlarında da kullanılır.

lgbt sapkınlıktır

hafiz
Allah kullarını 2 cins erkek ve kadın olarak yaratmıştır.hem dini hemde bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçekliktir.lgbt sapkınlığı Rabbimiz tarafından lanetlenmiş ve azaba müstahak olmuştur.lgbt yi desteklemek Allaha karşı gelmektir.Her ne olursa olsun neslimizi bu tür sapkınlıktan korumak için elimizden geleni yapmak her müslümanın görevidir.

istiklal marşı

bulut bey
Bugün miladi takvime göre 12 Mart. Yine miladi takvime göre 12 Mart 1921 tarihinde milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından kahraman ordumuza ithafen yazılan İstiklal Marşı TBMM'de kabul edildi.

Kahraman ordumuz İstiklal Marşından aldığı güç ve ilham ile kafiri mağlup etti. Allah Türk'ün duasını kabul etti. Kabul olmuş dua ile vatanımız kafir tasallutundan halas oldu. İstiklal harbinin istikametini, ideolojisini, ruhunu ve kısaca bütün mahiyetini istiklal marşı tayin etmiştir. Bu sebepledir ki Teşkikat-ı Esasiye'nin 2. Maddesi "Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır Resmi lisanı Türkçedir." hükümlerini amirdir.

Her ne kadar daha sonraki süreçte istiklal marşı rafa kaldırılmış olsa da (milli şairimizin başına gelenler bunun en açık ispatıdır) yukarıda bahsettiğimiz hakikatler değişmez.

İstiklal harbini biz yaptık. Gariban Anadolu insanı yaptı. Din vatan namus için yaptı. Bir avuç vatansever türk kazandı istiklal Harbini. Dualar ile tekbirler ile. Hiçbirisinin zihninde inkıkap filan yoktu. Kahraman ecdadımızın zihninde sadece bir hedef vardı o da şehadet. Vatanın halası. İstiklal. Başka da bir hedef yoktu. Dolayısıyla cumhuriyetin kurucu felsefesi esasen islamdır, misak-ı millidir. Gerisi lafügüzaftır, çarpıtmadır. İstiklal harbinin sahibi Müslüman türk milletidir. Başka da kimsenin değildir. İstiklal harbi yalnızca bizimdir.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

türkçe

bulut bey
Türkçe islami bir dildir. İtikadımızdan neşet eden fıkıhtan ilham alan bir dildir. Türk Türkiye'de doğdu Türkçe de vatanımızda dinimizi yaşamak üzere ortaya çıktı. Türk, şiir okuyan, türkü söyleyen, fıkıhlı bir fertti.

Türk şiiri yunus emre ile başladı dersek sanırım yanlış olmaz. Karacaoğlan ile türk şiiri omurgasını aldı. Türk şiiri yüksek bir hayat tarzının hem yansıması hem de kimi zaman bu yüksek hayat tarzının bizzat temin edicisi vazifesini gördü. Bunun en bariz örneği istiklal marşıdır. Vatanımızda yüksek hayat tarzına kafir tasallutu mevzubahis olduğunda ve vatanımızın elden çıkması tehlikesi baş gösterdiğinde türk milletinin sinesinden çıkan milli şairimiz türk ordusuna ithafen yazdı bu marşı. Biz istiklal harbini istiklal marşının verdiği güç ve ortaya koyduğu dünya görüşü ile kazandık. İşte türk şiiri bu örnekte olduğu gibi kimi zamanlarda yüksek hayat tarzının bizatihi temin edicisi oldu.

ya istiklal ya ölüm

bulut bey
Ya istiklal ya ölüm sözü islami bir sözdür.

Müslümanlığını ciddiye alan insanların gayet iyi bildiği ve sıklıkla vurguladığı, Müslümanlığını pek de ciddiye almayan insanların ise çoğunluğu tarafından bilinen fakat pek de vurgulanamayan bir gerçek var. Nedir o. Şeriat bir bütündür. İslam bir bütündür. Allahın hükümlerini tam olarak kabul etmediğiniz sürece Müslüman olamazsınız. Efendim "ben namaz kılmayı kabul ediyorum ama oruç farz değil" derseniz Müslüman olamazsınız. Faiz helaldir derseniz dinden çıkarsınız. Bu böyledir. "Ben yarım Müslüman oluyum" olmaz. Ya hep ya hiç. Ya tamamı ya hiçbirisi.

Ya istiklal ya ölüm sözü de bu ruhu yansıtan bir sözdür. Bu sözün sahibi de tıpkı istiklal marşının sahibi olduğu gibi esasen büyük türk milletidir. Ne demişti akif. İstiklal marşı milletin eseridir. Ve safahat eserine de bu gerekçe ile istiklal marşını dahil etmedi. Tıpkı bunun gibi ya istiklal ya ölüm sözünü Mustafa kemal'e söyleten Türk milletinin istiklal azmidir.

cibilliyetsiz

sivri
kişinin yetenek veya becerilerinin olmaması veya yetersiz olması anlamına gelir. Bu nedenle "cibiliyetsiz" kelimesi, bir kişinin belirli bir işi yapmak için gerekli olan yetenek ve becerilerden yoksun olduğunu ifade etmek için kullanılır. "Cibiliyetsiz" kelimesi, bir kişinin işinde başarısız olduğu veya sorumluluklarını yerine getiremediği durumlarda da kullanılabilir.

allah yolunda olmalıyız

hafiz
Allah'a inandıklarını söyleyen fakat O'nun dini için ne zaman , ne para , ne de hayatlarını feda edemeyenlerden olmayalım . Harekete geçelim ve sahip olduğumuz ne varsa hepsiyle Allah yolunda savaşalım .

kimleri okuyalım

hafiz
Sünni fikir adamları olarak siyasi,Sosyoloji, Felsefe,Psikolojik,Edebiyat, İslam ve İslami ilimlerle ilgili olarak çalışma yapan kişiler olarak şunları okuyabiliriz;

Sait halim paşayı,Cemil Meriç'i,Nurettin Topçu'yu ,Erol Güngör'ü, Ali Fuat Başgil'i,İsmet Özel'i, Rasim Özdenören'i, Yusuf Kaplan'ı,Nevzat Tarhan,Hayati İnanç..

İslam'i ilimler olarak; Ebubekir Sifil,Yavuz Köktaş,Nurettin Yıldız, Soner Duman,Muhammed Yaşar Kandemir, Muhsin Demirci, Ahmet Yaman,Hamdi Döndüren,Osman Keskinoğlu,İsmail Cerrahoğlu,Talat Koçyiğit..


Not: başka yazımda klasik dönem yazarlarınıda inşallah yazacağım




siyaset

bulut bey
siyaset esasen bir kavramdır. ilm-i siyaset peygamber mesleğidir. peygamberimiz (sav) islam devletinin yöneticisi idi. dolayısıyla hayatın her safhasında kuralları haiz olan islam, elbette siyaset alanında da fıkhi ilke ve kuralları ihtiva eder. bu cihetle ilm-i siyaset dediğimiz zaman ilk aklımıza gelecek olan kur'an ve sünnet-i seniyyedir.
siyaset kelimesi aklımıza pek çok kelime ve kavramı getirebilir. güncel siyaset bunlardan bir tanesidir. güncel siyasi partiler, ideolojiler, hizipler ve sair.
küresel sistem , dünya sistemi , wall street empire veya ismine ne dersek diyelim bir organizasyon var. bu organizasyonu son derece dikkatlice -palavracıların, ciddiyetsiz adamların saçma sapan kurgularından ve abartmalarından ari bir şekilde- tetkik ve tahkik etmeliyiz. az yukarıda bahsettiğim güncel siyaset, siyasi partiler, ideolojiler, hizipler filan bunları bir kenara bırakalım. bunlar işin magazin kısmı. magazin olduğunu son altılı masa hadiselerinde de açıkça gördük.
salt güncel siyaset takibi ferdi yanlış sonuçlara götürür. ondan sonra adam kendisiyle hiç ilgisi olmayan meseleler sebebiyle anası babası yahut eşi yahut herhangi bir arkadaşı ile papaz olabilir :) hiç gerek yok. tuttuğunuz veya kendinizi yakın hissettiğiniz siyasi partiler hemen hemen aynı şeyleri söylüyor boşuna kavga etmeyin. hatta ve hatta şayet bir cemaat, tarikat filan oraya bağlı iseniz onlar da hemen hemen aynı yoldalar. boşverin. aklınızı kiraya vermeyin. örnek bu ülke fetö gördü. aklını kiraya veren milyonlarca kişiyi gördük. fetö'nün tepe kadrosu nerede, pensilvanya'da, almanya'da, fransa'da, kanada'da vs.üstelik bir elleri yağda diğer elleri balda değil mi (bu arada allah hepsinin belasını versin) peki bu işin ceremesini kim çekiyor. genellikle bu işin ceremesini burada aklını kiraya vermiş dünyadan habersiz kişiler çekiyor. kitlenin tamamı suçludur tamamı suçsuzdur anlamında söylemiyorum elbette. örgütlü suçlar türk ceza hukuku içerisinde apayrı bir konudur, hukuki bir meseledir. ayrıca daha geniş değerlendirilmelidir (tabiki sadece hukukçular tarafından :)) sadece siyasi ve sosyal açıdan yukarıda bahsettiğim genel ilkelere bir örnek vermiş olduk. yani şunu diyorum aklınızı kiraya verip de körü körüne bir siyasi liderin bir tarikat şeyhinin filan ardına düşmeyin veya seküler birey ve kitleler için konuşacak olursak falanca oyuncunun filanca instagram fenomeninin filanca seküler görüşlü bir yazarın kanaat önderinin peşine mürid gibi takılmayın. zannetmeyin cemaat tarikat filan sadece islami cenahta var. seküler kesimde de aynı şekilde vardır. sadece isimler değişir yöntemler değişir mantık aynıdır.
neyse biz müslümanlara gelelim, seküler adamla benim işim yok :)
müslümanlar sizin iki kaynağınız var, kur'an ve sünnet. sorgulanamaz olanlar bunlardır. diğer tüm parametreler sorgulanır. kimsenin peşinden sorgusuz sualsiz gidilmez. hz. ömer halifeliği sırasında bir gün etrafındakilere sordu ''ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz'' etrafındakiler kılıçlarını göstererek cevap verdi ''seni şu eğri kılıçlarımızla düzeltiriz''. bakın müslüman anlayışı budur. bir zulüm görüyorsan önce elinle düzelt, beceremiyor musun dilinle söyle, onu da mı yapamadın bari kalben buğz et. hadise budur.
bana göre fikri hür müslüman bir ferd bugün güncel siyasete pek kafayı takmaz, en fazla kafa dinleme için ''biraz da magazinel takılayım da kafam boşalsın'' maksadıyla bir iki konuşur (bunu çok yorulduğumuzda kafamız çok dolduğunda telefonda bir saat filan oyun oynamaya, yahut arkadaşlarla geyik muhabbeti yapmaya filan benzetebiliriz :)) tamam o kadar.
ekabirlik yapmak niyetinde değilim. fakat bana göre bugün müslümanlığını ciddiye alan bir ferd siyaset konusunda öncelikle sünnette mevcut ilm-i siyaseti öğrenmeye gayret etmeli ve ayrıca dünya sistemi denilen organizasyonu kavramaya çalışmalıdır.

bizâtihi

sivri
"Bizatihi" Türkçeye Arapça'dan geçen bir kelime olup, "kendisi, şahsen, bizzat, doğrudan doğruya, kişisel olarak" gibi anlamları taşır.

Örnek cümle: "Bu bilgiyi bizatihi kendisinden aldım."

istanbul depremi

bulut bey
Deprem konusunda uzman olduğu söylenen bazı insanlar istanbul'da en az 7 büyüklüğünde deprem olacağını, bu depremin elinin kulağında olduğunu muhtelif tv programlarında zikrediyor. Konuyla ilgili bir hayli ve sistematik olduğu anlaşılan akademik bir çaba da vaki. Tamam bunu anladık. Peki bu nedir, bu çaba neye tekabül ediyor.

Bildiğimiz gibi kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem yaşadık. Bu depremde 11 vilayetimiz çok ciddi tesirlere maruz kaldı. Binlerce vatandaşımız bu depremlerde vefat etti. Binlerce vatandaşımız yaralandı. Bazı şehirlerimiz yerle yeksan oldu. Geriye kalan vatandaşlarımız en yakınlarını kaybetti, bazıları tüm ailesini yitirdi. Hepimizin bildiği gibi 6 şubatta oldu bu depremler. Enkazların altında binlerce vatandaşımız kaldı. Kahraman ekiplerimiz canla başla vatandaşlarımızı kurtarmak adına seferber oldular. Peki bu sırada bazıları neyle iştigal ediyordu. Bazıları aynı gün -belki de 2. Gün- mal bulmuş mağribi gibi İstanbul depremi konuşmaya başladı. Milleti korkutmak için neler neler, ne varsayımlar ne senaryolar. İnsanlar enkaz altında can çekişirken, kurtarılmayı beklerken bu zevat kendi gündemindeydi. Kendi maksatlarını hasıl edecek propaganda ile iştigal ediyorlardı tiraji yüksek ulusal medya kanallarında. Esasen bu propaganda yani "istanbul'da çok büyük deprem olacak aman haa" propagandası çok önce başladı. Yıllardır pompalanan bir iddia. Yani zımnen şu söyleniyor 'kardeşim bu istanbul'da aman oturmayın mümkünse taşının gidin". Bu propagandanın maraş depremi ile revaç yaptığını gördük. Peki maksat nedir. Sebebi hikmeti ne ola ki.

Bunu anlamak için pek çok bilgiyi haiz olmamız lazım. Pekçok parçayı hafızamızda içtima etmemiz icap ediyor. Mesela İstanbul'a vize ile giriş önerisini hatırlamamız lazım. Birileri neden bu absürt teklifte bulundular. Halen de öne sürüyorlar. Bu bir tarafta dursun. Peki yabancıya konut satışı diye bir hadise var Türkiye'de değil mi. Bu hadiseden en yüksek etkilenen yer neresi. İstanbul. Dolar euro bazında satılan lüks konutları en fazla kim satın alıyor. Türkler mi. Yoksa gayrimüslimler mi. Peki fener rum patrikhanesi nerede. Öte yandan birileri yani rum milliyetçileri İstanbul'u - onlar konstantinopolis diyorlar- ortodoks baş şehri yapmak istiyor mu istemiyor mu. Ayrıca haberlerde sanki iyi bir gelişmeymiş gibi aksettirilmeye çalışılan İstanbul'a yapılan dünya ticaret merkezi isimli yer neyin nesi. Maksadı nedir. Buraya kimler ne amaçla gelecek. Bu devasa gökdelenleri kimler ne için yaptırıyor. Peki bazı türk şirketler neden merkezlerini istanbul'dan ankara'ya naklediyor. Birleşti mi bazı puzzlelar. Birleşmesi lazım.

Bizim bir şeyleri anlamamız lazım. İstanbul'un -görünürde dahi- Türk olmasına tahammül edemeyenler yani gavurlar bir iş peşindeler hem de uzun süredir. Buna bazıları bilerek yahut bilmeyerek çanak tutuyor. Üstelik bu gavurlar bir hayli yol katettiklerini düşünüyorlar. Gelişmelere Bakınca pek de haksız değiller gibi. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

talebe-öğrenci ayrımı

bulut bey
Talebe, talep kökünden gelir. Yani ilmi talep eden kimse. Eskiden bizim maarif düzenimiz iki unsurdan oluşuyordu. Medrese ve dergah. Bilhassa medreselerde talebe-mürşid ilişkisi mevcut olup bu asırlarca tatbik edilmiştir. -Bakmayın siz şimdi bir kısım işe yaramaz zevatın medreseyi kötülediğine-. Bu sistemde esas olan hoca yani mürşidin kararıdır. Yani talebe ilim tahsil etmek istediği hocadan talepte bulunur buna karşılık hoca ise talebe hakkındaki kanaatine göre o talebeyi kabul eder veya etmezdi. Yani hoca talebeye "oğlum senden olmaz" da diyebilirdi. Bu iş böyleydi.

Öğrenci nedir peki. Öğrenci bugün itibariyle kısaca tanımlarsak örgün eğitime tabi tutulan ve resmi müfredatı takip etmekle yükümlü olan kimse.

Modern yaşam, insan şeref ve haysiyetine mugayir ve manidir. Ne demek bu. Bu haklı tezin tecessüm ettiği bahislerden birisi işte bu talebe-öğrenci ayrımı. Bugün modern dünyada örgün eğitim gören bir kimse bir şey talep edemez. Kendisine ne sunulur ise onu öğrenmekle yükümlü. Hoca "bundan olmaz ben buna ders vermem" diyemez. Karşısında en düşük seviye olsa dahi ders vermekle yükümlü. İlerleme, kalkınma modernlik falan filan.

Gavurun aklını esas sayıp türkün aklını ıskat edenlere veyl olsun.

türk'ce lugat


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir mecra ve bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin ?

üye ol